En Çok Satan Kitaplar - Haziran 2021
1. Kayıp Tanrılar Ülkesi
Berlin Emniyet Müdürlüğü’nün cevval başkomiseri Yıldız Karasu ve yardımcısı Tobias Becker, göçmenlerin, işgal evlerinin ve sokak sanatçılarının renklendirdiği Berlin sokaklarından Bergama’ya uzanan bir macerada, hayatı ve insanları yok etmeye muktedir sırların peşinde bir seri cinayetler dizisini çözmeye çalışıyor. Soruşturmanın Türkiye ayağında sürpriz bir ismin olaya dahil olmasıyla heyecanın dozu gitgide artıyor.
Kayıp Tanrılar Ülkesi, Zeus Altarı ve Pergamon Tapınağı’nın gölgesinde mitlere günümüzde yeniden hayat verirken, suçun çağlar ve kültürler boyu değişmeyen doğasını bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor.
“O yüzden unuttuk dediğiniz yerden başlayacağım. Unutmanın bedelini ödeyecek unutanlar. Cezaların en şiddetlisiyle ödüllendirilecek saygısızlık yapanlar, kalbi yerinden çıkarılacak beni kalbinden çıkaranların, yüzlerinin derisi yüzülecek benden yüz çevirenlerin…”
2. Balıkçı ve Oğlu
3. Var Mısın? Güçlü Bir Yaşam İçin Öneriler
GÜÇLÜ BİR YAŞAM İÇİN
“Gençliğimde gergin, stresli, mutsuz günlerim çok oldu. Kendimi suçlu hissettiğim, değersiz gördüğüm dönemler yaşadım. Şimdi hayatım anlamlı, coşkulu ve şükür duygusuyla dopdolu... Neden? İçinde yaşadığım koşulların iyileşmesinden mi? Geliştirdiğim farkındalıkların sonucu mu?”
Doğan Cüceloğlu
İnsan kendini nasıl geliştirir?
Umutsuzluk nasıl aşılır?
İçimizdeki öz nasıl ortaya çıkar?
Çevremiz bizi nasıl etkiler?
Kime akıl danışılır?
Yaşam neleri ödüllendirir?
Zihin nasıl işler?
4. Veba Geceleri
Yapı Kredi Yayınları, 544 sayfa
Orhan Pamuk'un üzerinde 5 yıldır çalıştığı Veba Geceleri, 1901 yılında 3. Veba Pandemisi döneminde Osmanlı'nın 29. Vilayeti Minger adasında geçiyor. Hem sürükleyici bir siyaset ve aşk romanı hem de Pamuk'un salgın, karantina, devlet ve birey konularını bir masal havasıyla tartıştığı bu tarihi roman, konusuyla yaşadığımız günlere de ışık düşürüyor.
1901 baharında Osmanlı İmparatorluğu'nun 29. vilayeti Minger Adası'nda veba salgını baş gösterince Sultan Abdülhamit önce Sağlık Başmüfettişi kimyager Bonkowski Paşa'yı, onun arkasından da genç ve başarılı Doktor Nuri'yi salgını durdurması için adaya gönderir. Padişah kısa bir süre önce genç doktoru, sarayda hapis hayatı yaşattığı ağabeyi önceki padişah V. Murat'ın kızı Pakize Sultan ile evlendirmiştir ve Pakize Sultan da bu yolculukta kocasına eşlik etmektedir. Adada ise genç ve milliyetçi Osmanlı subayı Kolağası Kamil, onun aşık olduğu adalı Zeynep ve her şeye yetişmeye çalışan Vali Sami Paşa ile güzel sevgilisi Marika vardır. Karantina yasaklarına itaat edilmesi için çaba harcayan bu insanların vebayla, adadaki geleneklerle ve sonunda birbirleriyle ve ölüm tehditleriyle savaşının ve yaşadıkları aşkların hikayesidir Veba Geceleri."Pamuk yaşayan en büyük yazar." -LE POINT, FRANSA. "Pamuk, en iyi kitaplarını Nobel'den sonra yazan eşsiz bir yazar." -THE INDEPENDENT, İNGİLTERE"O ne bir ideolog, ne bir siyasetçi, ne de bir gazeteci. Orhan Pamuk büyük bir romancı." -THE NEW YORK TIMES, ABD
5. Söylenmemiş Sözler
Orhan Pamuk'un üzerinde 5 yıldır çalıştığı Veba Geceleri, 1901 yılında 3. Veba Pandemisi döneminde Osmanlı'nın 29. Vilayeti Minger adasında geçiyor. Hem sürükleyici bir siyaset ve aşk romanı hem de Pamuk'un salgın, karantina, devlet ve birey konularını bir masal havasıyla tartıştığı bu tarihi roman, konusuyla yaşadığımız günlere de ışık düşürüyor.
Artemis Yayınları, 416 sayfa
2021 yılı Haziran ayında en çok satan kitaplar arasında bulunan bir diğer kitap ise İclal Aydın'ın "Söylenmemiş Sözler" kitabı oldu.Üzüm
ve zeytinin, yağ, bal ve şarap küplerinin, kadırgaların, binbir şifalı otun en
eski vatanı Urla. Dünyanın zalimliği ve insanın vahşiliğinden şüphesi
olmayanları, dünyanın güzelliği ve insanın iyiliğine inandıran bir yer burası.
Bir zamanların efsane gazetecisi, dünyaya küskün Oktay Onur Yortan’ın ise
çocukluğunun huzurlu bahçesi. Dünyadaki değer yitimine isyan edip tüm
kariyerinden ve hayatın yüklerinden vazgeçip sığındığı liman. Kaçıp geldiği
geçmişinden ve eski güzel günlerin anısından seçip sakladığı eski aşkı Filiz
Canan şimdi kıymeti bilinememiş, kaçırılmış bir mutluluk fırsatı artık.Söylenememiş sözlerin altında kalan koca bir
ömürde ikisi de birbirinin hikâyesini yarım bıraktı. Ama okumaları ve
bitirmeleri gereken asıl hikâye, Urla’daki o evin fotoğraflarından gülümseyen,
sevgiyi bir yaşam direnişi olarak kucaklayan ve sıradanlığıyla bir hayat
kahramanı olan Nona’ya ait. Nona’nın yaşadığı yüzyılın sonlarına yetişen Kerem
ve Zeynep’in de dahil olduğu 48 saatlik maceraya sığan bir asırlık ömrün
dökümünde, Nona sadece onlara değil, bu yüzyılın tüm insanlarına sesleniyor:“Acı dediğin taş, insan dediğin su gibidir. Taşın
üstünden kayar gider, toprağa karışır. Taşa her vurduğunda acır canın. Ama
toprakla buluştukça acın azalır. Acıdan sonra bir bakmışsın ki o toprakta ne
çiçekler, ne hayatlar dirilmiş. Hem su deyip geçme; o su, taşı bile aşındırıp
yıpratır."Peki ya Oktay Bey? Karşısında oturan iki gence bütün kalbiyle, "Ölmekten değil yaşamaktan korkmamaktır kahramanlık," derken haklı mı?
6. Bir İdam Mahkumunun Son Günü
Victor HugoCan Yayınları, 136 sayfaVictor Hugo, 1829 yılında yayımlanan Bir İdam Mahkumunun Son Günü'nü yazdığında 26 yaşındaydı. Genç yazar, ölüme mahkûm edilen bir insanın son gününü büyük bir ustalıkla anlatarak kamu vicdanını etkilemeyi ve idam cezasına karşı bir protesto hareketi başlatmayı amaçlamış, başarılı da olmuştur. Bugün dünyanın birçok ülkesinde idam cezası yürürlükten kaldırılmışsa, böylesi bir cezanın hem trajik hem de insanlık dışı yanını daha XIX. yüzyılın ilk yarısında gözler önüne seren Hugo’nun bunda hiç de azımsanmayacak bir payı olsa gerek.
Şiirleri, oyunları, Sefiller ve Notre-Dame’ın Kamburu gibi yapıtlarıyla Romantik dönem Fransız edebiyatının en saygın yazarlarından biri olan Victor Hugo’nun bu romanının bir başka önemli özelliği de, bir tür “zihinsel otopsi” niteliği taşımasıdır.
Victor Hugo, 1829 yılında yayımlanan Bir İdam Mahkumunun Son Günü'nü yazdığında 26 yaşındaydı. Genç yazar, ölüme mahkûm edilen bir insanın son gününü büyük bir ustalıkla anlatarak kamu vicdanını etkilemeyi ve idam cezasına karşı bir protesto hareketi başlatmayı amaçlamış, başarılı da olmuştur. Bugün dünyanın birçok ülkesinde idam cezası yürürlükten kaldırılmışsa, böylesi bir cezanın hem trajik hem de insanlık dışı yanını daha XIX. yüzyılın ilk yarısında gözler önüne seren Hugo’nun bunda hiç de azımsanmayacak bir payı olsa gerek.
Şiirleri, oyunları, Sefiller ve Notre-Dame’ın Kamburu gibi yapıtlarıyla Romantik dönem Fransız edebiyatının en saygın yazarlarından biri olan Victor Hugo’nun bu romanının bir başka önemli özelliği de, bir tür “zihinsel otopsi” niteliği taşımasıdır.
7. 1984
Can Yayınları, 352 sayfa
Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.
George Orwell'in kült kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, yazarın geleceğe ilişkin bir kabus senaryosudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır. Geçmişte ve günümüzde dünya sahnesinde tezgahlanan oyunlar düşünüldüğünde, ütopik olduğu kadar gerçekçi bir romandır Bin Dokuz Yüz Seksen Dört. Güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir başyapıttır; yalnızca yarına değil, bugüne de ilişkin bir uyarı çığlığıdır.
8. Klara İle Güneş
Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.
George Orwell'in kült kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, yazarın geleceğe ilişkin bir kabus senaryosudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır. Geçmişte ve günümüzde dünya sahnesinde tezgahlanan oyunlar düşünüldüğünde, ütopik olduğu kadar gerçekçi bir romandır Bin Dokuz Yüz Seksen Dört. Güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir başyapıttır; yalnızca yarına değil, bugüne de ilişkin bir uyarı çığlığıdır.
8. Klara İle Güneş
Günümüzün en büyük yazarlarından Kazuo Ishiguro, Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandıktan sonra yayımlanan ilk romanı Klara ile Güneş'te, yeni teknolojilerin etkisiyle köklü değişimler geçirmiş bir toplumda yaşanan, sevgi, umut ve fedakârlığa dair unutulmaz bir hikâye anlatıyor.
Sıra dışı gözlem yeteneğine sahip bir yapay zekâ olan Klara, kendisi gibi "Yapay Arkadaş"ların satıldığı mağazadaki yerinden insanları izleyip dış dünyayı öğrenmeye çalışır, onu yeni evine götürecek o özel çocuğu sabırla bekler. O çocuk nihayet çıkageldiğinde, Klara kendini ezici kaygılar ve kırılgan umutlarla dolu bir dünyada bulacak, sarsılmaz bir adanmışlıkla bağlandığı Güneş'in yardımıyla bir mucizeyi gerçek kılmaya çalışırken insan denen canlıyı bütün zaafları ve çelişkileriyle tanıma fırsatı bulacaktır.
"Klara ile Güneş dingin duygusal yoğunluğu sayesinde Ishiguro'nun büyük bir düzyazı üslupçusu olarak yerini sağlamlaştırıyor." Evening Standard
9. Kadınlar Sıcak Erkekler Soğuk Sever
İlişkilerin
doğası karmaşıktır. İnişleri çıkışları vardır. Kadınla erkek arasında işler her
zaman yolunda gitmeyebilir, tıpkı hayat gibi... İlişkiler bazen sıcaktır,
içinizi ısıtır, bazen soğuktur ürpertir.
Her
ilişkinin kendince bir ritmi vardır ve hep değişkendir. Kadınla erkeğin doğası
birbirine hiç benzemez. Problem çözme becerileri, yalnızlıkla başa çıkma
yolları, ilişkiden beklentileri, iletişim modelleri, cinselliğe bakışları ve
motivasyonları çok farklıdır.
Bir kadını
elde etmenin yolu ondan uzak durmak yerine ona ilgi göstermekken, bir erkeği
elde etmek için dozu iyi ayarlanmış mesafelere ihtiyaç vardır.
Çok satan
“Düştüğünde Kalkarsan Hayat Güzeldir”, “Kararı Ben Veririm” ve “Süt Lekesi “
kitaplarının yazarı Uzman Psikolog Esra Ezmeci, bu kez kadın erkek ilişkilerinin
doğasını ve dinamiklerini enine boyuna yatırıyor masaya. Sunduğu basit ve
etkili önermelerle kadın erkek ilişkilerinde yaşanan kısırdöngüleri kırmak hiç
de zor değil...
Her ilişkinin kendince bir ritmi vardır ve hep değişkendir. Kadınla erkeğin doğası birbirine hiç benzemez. Problem çözme becerileri, yalnızlıkla başa çıkma yolları, ilişkiden beklentileri, iletişim modelleri, cinselliğe bakışları ve motivasyonları çok farklıdır.
Bir kadını elde etmenin yolu ondan uzak durmak yerine ona ilgi göstermekken, bir erkeği elde etmek için dozu iyi ayarlanmış mesafelere ihtiyaç vardır.
Çok satan “Düştüğünde Kalkarsan Hayat Güzeldir”, “Kararı Ben Veririm” ve “Süt Lekesi “ kitaplarının yazarı Uzman Psikolog Esra Ezmeci, bu kez kadın erkek ilişkilerinin doğasını ve dinamiklerini enine boyuna yatırıyor masaya. Sunduğu basit ve etkili önermelerle kadın erkek ilişkilerinde yaşanan kısırdöngüleri kırmak hiç de zor değil...