Yabancı Romanlardaki Az Bilinen Kelimeler Sözlüğü

Yabancı Romanlardaki Az Bilinen Kelimeler

Yabancı romanlar okurken çoğu kişinin anlamını bilmediği belki de hiç duymadığı az bilinen kelimelere rastlamaktayız. Ya da Türkçe kullanımına yeni girmiş az bilinen kelimelere de rastlamaktayız. Günümüzde sık kullanılmayan ancak Yabancı romanlarda geçen "en çok satan kitaplar" sitesi tarafından derlenen az bilinen kelimeler ve romanlardaki örnek alıntıları... İşte, Yabancı Romanlardaki Az Bilinen Kelimeler Sözlüğü... 


A
Afif: İffetli ve namuslu olan. Haramdan sakınan.  "O düz kırmalı fistanın altında huzurunu kaybetmiş bir kalp gizliydi; o pek afif dudakları, gönlün ıstırabını anlatmıyordu. Emma Leon'a aşıktı." (Gustave Flaubert, Madam Bovary, 113)

B
Bızdık(Ermenice'den): Ufak/küçük çocuk; şirin-(yaramaz) ufaklık.  "Altı gün önce ilk maaşımı-yirmi üç ruble kırk kopek- aldım ve götürüp hepsini kendine verdim. Bunun üzerine "Ah seni bızdık!" dedi bana. Ve bunu ikimiz yalnızken söyledi, anlarsınız ya?" (F.M. Dostoyevski, Suç ve Ceza, 24)
Bukağı1.Ağır cezalıların ayaklarına takılıp ucuna pranga bağlanan demir halka. 2.Kaçmaması için hayvanların ayağına takılan zincir, demir köstek.  "Yüreği bir aydır içinde ezildiği bir bukağıdan kurtulmuştu sanki. Özgürlük! Özgürlük!"  (F.M. Dostoyevski, Suç ve Ceza, 74)

C,Ç,D
Drahoma: Yahudilerde ve Hristiyanların bir kısmında gelin tarafının damada götürdüğü para veya mal.  "Babası Mösyö Charles-Denis-Bartholeme Bovary, ... 'kişisel üstünlükleri' nedeniyle altmış bin franklık bir drahoma ele geçirmişti; bu parayı getiren tuhafiyeci kız, onun boyuna posuna vurulmuştu." (Gustave Flaubert, Madam Bovary, 4)

E
Ekâbir: Makamca büyük kimseler, devlet ileri gelenleri.  "Beni tepeden tırnağa süzmeyi sürdürüyordu. Sonra konuştu: -Kolalı giysiler ha... vay canına. Ekâbir mi olucan şimdi başıma, öyle mi?" (Mark Twain, Huckleberry Finn'in Maceraları, 26)
Enikonu: İyiden iyiye, iyice, adamakıllı. "Üç-dört ay daha böyle geçmiş ve artık enikonu kışa girmiştik."  (Mark Twain, Huckleberry Finn'in Maceraları, 21)

F
Francala: 1.İyi nitelikli undan yapılan ince uzun ekmek. 2.Kepeksiz, has undan yapılan beyaz ekmek.  "Özellikle okula giden çocuklar, çatıdan kaldırıma uçan mavimsi kır güvercinler ve görünmeyen bir elin ortaya koyduğu üzerine un dökülmüş küçük francalar onu çok duygulandırdı. Bu francalar, güvercinler ve iki erkek çocuk başka bir dünyanın varlıklarıydı." (L.N. Tolstoy, Anna Karenina, 527)

G
Gudubet: Yüzüne bakılamayacak denli çirkin ve sevimsiz.  "O iki gudubeti, Marty ile Laverne'ü kardeş sandım, ama bunu onlara sorduğumda sanki hakaret etmişim gibi baktılar bana." (J.D. Salinger, Çavdar Tarlasında Çocuklar, 74)

H, I, İ, J
Hotoz: Kadınların süs için saçlarının üstüne taktıkları, çeşitli renk ve biçimde yapılmış küçük başlık.  "Emma gömleklerini ve gecelik hotozlarını, tanıdıklarından modeller alıp kendi dikti."  (Gustave Flaubert, Madam Bovary, 25)

K
Küskü: 1.Taşa ya da duvara delik açmakta kullanılan uzun, ağır ve bir ucu sivri demir. 2.Ateşi karıştırmak için kullanılan çubuk.  "Mikolka yanda duruyor ve elindeki demir küsküyü boş yere hayvanın sırtına indiriyordu. Lağar başını uzatmış, güçlükle soluyordu, az sonra da son nefesini verdi." (F.M. Dostoyevski, Suç ve Ceza, 72) 

L
Lağar: (Hayvan için) Cılız, zayıf, etsiz, çelimsiz. "Mikolka yanda duruyor ve elindeki demir küsküyü boş yere hayvanın sırtına indiriyordu. Lağar başını uzatmış, güçlükle soluyordu, az sonra da son nefesini verdi." (F.M. Dostoyevski, Suç ve Ceza, 72)

M,N
Maroken: Yumuşak bir çeşit keçi derisi. (örnek; maroken divan, maroken terlik, maroken kumaş, maroken bluz.) "... sabahın sekizinde uyandı, ama karısının yatak odasında değil, kendi çalışma odasında, maroken divanda."  (L.N. Tolstoy, Anna Karenina, 4) 
Mujik: Rus köylüsü. "Kapıdan girdiğinde sağdaki merdivenden elinde bir defterle bir mujiğin indiğini gördü." (F.M. Dostoyevski, Suç ve Ceza, 114) 
Müteveffa: Vefat etmiş olan, ölen, ölmüş, ölü kimse. "... ardında bir oğul bırakarak öldüğünde kendi babası da ölmüştü. Müteveffa dükün ikinci oğlu unvana ve mülklere el koydu-gerçek bebek dük görmezden gelindi." (Mark Twain, Huckleberry Finn'in Maceraları, 156)

O,Ö,P
Pince Nez: Burun üzerine kıskaçla tutturulan kıskaç gözlük, kelebek gözlük.  "Aleksey Aleksandroviç, artık gözüne takmadan hiçbir şey okuyamadığı pince-nez'ini çıkartıp eski kayınbiraderine ne düşündüğünü sorar gibi baktığında Stepan Arkadyiç: -Evet bu çok doğru, dedi." (L.N. Tolstoy, Anna Karenina, 934-935)
Partal: Çok kullanılmaktan iyice eskimiş, yıpranmış, eski püskü.  "İçeri girip koridorda rastladığı partal kılıklı bir adamdan oda istedi." (F.M. Dostoyevski, Suç ve Ceza, 630) 

R
Redingot: Önü yakaya kadar düğmeli, kimi zaman vücut hatlarını saran kimi zaman da biraz bolca giyilebilen, dize kadar inen ceket türüdür. Seyahatlerin at üzerinde yapıldığı 18.yüzyıl İngiltere'sinden "riding coat" deyimi önce Fransızcaya ve sonra da diğer dillere "redingot" olarak geçmiştir.  "Üç yıl önce Konstantin Levin'in onu son kez gördüğünden daha zayıftı. Üzerinde kısa bir redingot vardı.(L.N. Tolstoy, Anna Karenina, 934-935) 
Ropdöşambr: Ev içinde genellikle sabahları yataktan kalkınca giyilen üstlük, sabahlık. Pijama üstüne giyilir, önünü kapatmak için bel kısmında kuşağı vardır.  "Porfiri Petroviç ev kılığındaydı, üzerinde bir ropdöşambr vardı." (F.M. Dostoyevski, Suç ve Ceza, 310) 

S,Ş
Sevkitabii: İçgüdü.  "Emma kah mistik, kah neşeli, kah geveze, kah sessiz, kah öfkeli, kah uyuşuk, keyif hallerinin çeşitliliği ile onda bin bir arzu uyandırıyor, sevkitabiiler ve hatıralar canlandırıyordu."  (Gustave Flaubert, Madam Bovary, 290)

T,U,Ü
Tavla: 1.At ahırı. "Derme çatma tahta bir baraka olan geçici tavla, tam koşu alanının yanına yapılmıştı ve Vronskiy'in atı dün buraya getirilmiş olmalıydı." (L.N. Tolstoy, Anna Karenina, 238)  
Tıknaz(tık-mak'tan): Kısa ve kalın yapılı, tombulca, topluca, dolgunca, şişmanca. "Otuz beş yaşlarında, ortadan biraz kısa boylu, tıknaz, hatta göbekli bir adamdı." (F.M. Dostoyevski, Suç ve Ceza, 310) 
Tire: 1.Dikişte kullanılan pamuk ipliği. 2.Dikiş ipliği. 3.Kısa çizgi. 4.İzmir'in bir ilçesi. "Dudaklarını ısırdı ve iğnenin ucundaki gri tireyi yavaş yavaş çekti. Bu dikiş işi Leon'u sinirlendiriyordu." (Gustave Flaubert, Madam Bovary, 111)

V
Verst: Rus uzunluk ölçü birimi. 1 verst=1066,8 metre.  "Hepsi hepsi doksan verst! Ondan sonra da "trenle, pekala, üçüncü mevkide gelebiliriz", bu da hiçbir şey değil, bin verstlik bir yol!"  (F.M. Dostoyevski, Suç ve Ceza, 50) 
Veranda: Yapıların zemin katında, yer ile yanı hizada ya da yükseltilmiş, üzeri bir çatıyla örtülü, yanları açık ya da camlı, büyükçe sundurma ya da balkondur.  "... mumu söndürüp pencereden verandaya çıktım. Verandadan aşağıya kayıp, ağaçların arasında sürünmeye başladım ve elbette orada Tom Sawyer'i beni beklerken buldum." (Mark Twain, Huckleberry Finn'in Maceraları, 5)

Y,Z
Zındık: Tanrıya ve ahirete inanmayan, dinsiz, inançsız, Tanrısız.  "Papaz, Emma'nın bu eğilimlerine hayran oluyordu. Fakat, onun bu imanının böyle bir coşkunlukla zındıklığa ve hatta cinnete gelip dayanmasından da korkuyordu." (Gustave Flaubert, Madam Bovary, 234)


İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar

Benzer Yazılar

Edebiyat 5080189702291743493

Yorum Gönder

emo-but-icon

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Son Yorumlar

item