En Çok Satan Kitaplar - Ocak 2022
1. Gece Yarısı Kütüphanesi
2022 yılı Ocak ayında en çok satan kitaplar arasında zirvede bulunan kitap Matt Haig'in "Gece Yarısı Kütüphanesi" kitabı oldu.42
Dile Çevrilen Uluslararası Çoksatan2020 Goodreads Yılın En İyi Romanı
"Yaşamla ölüm arasında bir kütüphane var," dedi.
"Bu kütüphanedeki raflar sonsuza kadar gider. Her kitap yaşamış
olabileceğin başka bir hayatı yaşama şansını sunar sana. Farklı seçimler yapmış
olsan, şu an nasıl bir hayatın olacağını görürsün.
Pişmanlıklarını telafi etme şansın olsaydı, bazı konularda farklı davranır
mıydın?"
Nora Seed berbat halde. Kedisi öldü. İşinden kovuldu. Abisi
onunla konuşmuyor. Kimsenin ona ihtiyacı yok. Art arda alınmış kötü kararların
sonucunda bir kütüphanede buluyor kendini. Zamanın hiç akmadığı bir gece yarısı
kütüphanesinde, sonsuz sayıda kitabın ortasında... Kitapların her birinde
Nora'nın farklı bir hayatı yazılı. Başka kararlar verseydi yaşamış olabileceği
hayatlar.
Farklı kariyerler, farklı eşler, farklı arkadaşlar, farklı
şehirler arasında gidip gelen Nora'nın aklı sorularla doluyor. Mutluluk sadece
önemli sandığımız seçimlerde mi gizli? Yanlış giden her detayın sorumlusu
gerçekten biz miyiz? Hayatı yaşanılır kılan ne? Yanlış bir karar insanın tüm
hayatına mal olabilir mi?
İngiliz edebiyatının önemli isimlerinden Matt Haig; Nora'nın
pişmanlıklara, ihtimallere ve yeniden seçme imkanına dair çıktığı bu
yolculukta, ona eşlik edecek okurlara sürükleyici ve insanın en temel
sorunlarını konu alan bir kurgu sunuyor.
"Değişmesini istediğimiz bir dünyada hep birlikte sıkışıp
kalmışken, tam zamanında yazılmış bir modern çağ masalı, günümüzün Şahane
Hayat'ı."
Jodi Picoult
"Kitapların yaşamı değiştirme gücünü kutlayan, içtenlikle
ve mizahla yazılmış, baştan çıkarıcı bir roman."
Sunday Times
"Matt Haig sözcükleri konserve açacağı gibi kullanıyor.
Konserve de biziz."
Jeanette Winterson
"Yaşamla ölüm arasında bir kütüphane var," dedi. "Bu kütüphanedeki raflar sonsuza kadar gider. Her kitap yaşamış olabileceğin başka bir hayatı yaşama şansını sunar sana. Farklı seçimler yapmış olsan, şu an nasıl bir hayatın olacağını görürsün.
Pişmanlıklarını telafi etme şansın olsaydı, bazı konularda farklı davranır mıydın?"
Nora Seed berbat halde. Kedisi öldü. İşinden kovuldu. Abisi onunla konuşmuyor. Kimsenin ona ihtiyacı yok. Art arda alınmış kötü kararların sonucunda bir kütüphanede buluyor kendini. Zamanın hiç akmadığı bir gece yarısı kütüphanesinde, sonsuz sayıda kitabın ortasında... Kitapların her birinde Nora'nın farklı bir hayatı yazılı. Başka kararlar verseydi yaşamış olabileceği hayatlar.
Farklı kariyerler, farklı eşler, farklı arkadaşlar, farklı şehirler arasında gidip gelen Nora'nın aklı sorularla doluyor. Mutluluk sadece önemli sandığımız seçimlerde mi gizli? Yanlış giden her detayın sorumlusu gerçekten biz miyiz? Hayatı yaşanılır kılan ne? Yanlış bir karar insanın tüm hayatına mal olabilir mi?
İngiliz edebiyatının önemli isimlerinden Matt Haig; Nora'nın pişmanlıklara, ihtimallere ve yeniden seçme imkanına dair çıktığı bu yolculukta, ona eşlik edecek okurlara sürükleyici ve insanın en temel sorunlarını konu alan bir kurgu sunuyor.
Jodi Picoult
"Kitapların yaşamı değiştirme gücünü kutlayan, içtenlikle ve mizahla yazılmış, baştan çıkarıcı bir roman."
Sunday Times
"Matt Haig sözcükleri konserve açacağı gibi kullanıyor. Konserve de biziz."
2. Balıkçı ve Oğlu
Zülfü Livaneliİnkılap Kitabevi, 140 sayfa
Toplumsal konulara duyarlılığı ile tanınan edebiyatçı ve fikir adamı Zülfü Livaneli, bu kez Ege balıkçılarının ve hayal kurmaktan bile mahrum bırakılan göçmenlerin kaderine eğiliyor. Usta edebiyatçı Livaneli, Balıkçı ve Oğlu ile son yılların en can yakıcı ve büyük dramı "göçmenliği" balıkçı Mustafa, Mesude ve Samir bebek üzerinden anlatıyor. O güne dek sıcak evlerinde televizyondan izledikleri haberlerden aşina oldukları ölü insan bedenleri ve yarı ölü bir bebek evliliklerinin tam ortasına düşerek bir bomba etkisi yaratıyor; aile ilişkilerini bambaşka bir çehreye büründürüyor. Balıkçı ve Oğlu, Ege'nin tarihinden bugününe, balık çiftliklerine ve rant hırsıyla dağlara, kıyılara saldıran şirketlerin yarattığı ekolojik yıkıma dair çok şey söylüyor. Bunun ötesinde göçmenlerin bir bilinmeze doğru göze aldıkları yolculuğu, hayatta kalma çabalarını ya da ölümü; kısacası "deryaya yakın, dünyadan uzak" yaşamlarını odağına alıyor. Livaneli'nin belki de en şiirsel romanı olan Balıkçı ve Oğlu; aile, aşk, ebeveynlik, evlat, kadın dayanışması, dostluk, göç, doğa üzerine çağdaş bir epope. Zülfü Livaneli'nin, uzun bir aradan sonra yazdığı ve heyecanla beklenen yeni romanı Balıkçı ve Oğlu, ustalıkla seçilen tasvirlerle okurun zihninde capcanlı bir anlatı oluşturuyor.
3. Şeker Portakalı
José Mauro De Vasconcelos
Can Yayınları, 182 sayfa
Şeker Portakalı adlı eser, yalın anlatımı ve çarpıcı hikayesiyle dünya edebiyatının unutulmaz başyapıtları arasında yer alıyor. Yazarının hayatından izler taşıyan eser, bir çocuğun iç dünyasından yola çıkarak tüm insanlığa acıyla yoğrularak olgunlaşmanın ağırlığını duyumsatıyor."Ne güzel bir şeker portakalı fidanıymış bu! Hem bak, dikeni de yok. Pek de kişilik sahibiymiş, şeker portakalı olduğu uzaktan belli. Ben senin boyunda olsaydım başka bir şey istemezdim.""Ama ben büyük bir ağaç istiyordum.""İyi düşün, Zezé. Henüz gencecik bir fidan bu. Bir gün koca bir ağaca dönüşecek. Seninle beraner büyüyecek. İki kardeş gibi iyi anlaşacaksınız. Dalını gördün mü? Bir tanecik dalı olsa da sanki özellikle senin binmen için hazırlanmış bir ata benziyor." Brezilya edebiyatının klasiklerinden Şeker Portakalı, José Mauro De Vasconcelos'un başyapıtı kabul edilir. Yetişkinler dünyasının sınırlamalarına hayal gücüyle meydan okuyan Zezé'nin yoksulluk, acı ve ümit dolu hikayesi yazarın çocukluğundan derin izler taşır.Beş yaşındaki Zezé hemen her şeyi tek başına öğrenir: sadece bilye oynamayı ve arabalara asılmayı değil, okumayı ve sokak şarkıcılarının ezgilerini de. En yakın sırdaşıysa, anlattıklarına kulak veren ve Minguinho adını verdiği bir şeker portakalı fidanıdır... Şeker Portakalı'nın başkahramanı Zezé'nin büyüdükçe yaşadığı serüvenleri, yazarın Güneşi Uyandıralım ve Delifişek romanlarında izleyebilirsiniz.
Can Yayınları, 182 sayfa
4. Sen Yola Çık Yol Sana Görünür
Her
Şey Vaktini Bekler. Ne Gül Vaktinden Önce Açar Ne de Güneş Vaktinden Önce
Doğar. Biraz Sabret Senin Olan Sana Gelecektir.
Mevlana 21. yüzyılda dünyanın başına gelenleri görseydi acaba ne
düşünürdü?
Bu hız çağında boğuştuğumuz sorunları çözüme ulaştırmak için
bize nasıl yol gösterirdi?
Hakan Mengüç, kaleme aldığı bu yeni kitabında tam da bu
soruların yanıtını arıyor.
Büyük düşünür, sekiz yüz yıl öncesinden sesleniyor çağımızın acı
çeken ruhlarına...
Onlara 21 altın kuralı hatırlatıyor!
Hiçbir şeyin çaresiz ve çözümsüz olmadığını, her derdin içinde
bir derman saklı olduğunu fısıldıyor.
Peki ya o dermanı bulmak mümkün mü?
Doğru yere bakınca evet...
Doğru yeri bilen gönül gözünü uyandırmanın tam zamanı...
Aradığın hazine tam olarak durduğun yerde.
5. Ezbere Yaşayanlar
6. İz Bıraktığın Kadar Varsın
NE KADAR İZ BIRAKIRSANIZ O KADAR
VAZGEÇİLMEZ OLURSUNUZ.
7. Var mısın? Güçlü Bir Yaşam İçin Öneriler
GÜÇLÜ BİR YAŞAM İÇİN
Doğan Cüceloğlu
Umutsuzluk nasıl aşılır?
İçimizdeki öz nasıl ortaya çıkar?
Çevremiz bizi nasıl etkiler?
Kime akıl danışılır?
Yaşam neleri ödüllendirir?
Zihin nasıl işler?
8. Altıncı Koğuş
Anton
Pavloviç Çehov
İş
Bankası Kültür Yayınları, 68 sayfa
Çehov bir taşra kasabasındaki akıl
hastanesinde geçen bu novellasında, eğitimli bir hasta olan İvan Dmitriç ile
Doktor Andrey Yefimıç arasındaki felsefi çatışmaya odaklanır. İvan Dmitriç
maruz kaldıkları adaletsizliğe, içinde yaşamaya zorlandıkları berbat koşullara
karşı çıkarken, Andrey Yefimıç bunları görmezden gelmekte ısrar eder ve durumu
değiştirmek için kılını bile kıpırdatmaz. Doktor sonunda içine düştüğü
"felsefi" yanılgının farkına vardığında ise artık iş işten geçmiştir.
Altıncı Koğuş, Rusya'nın ve ülkenin sorunlarıyla ilgilenmek yerine onları
uzaktan izlemeyi tercih eden elit Rus aydınının "deliliği"nin
simgesidir adeta.
Altıncı Koğuş, Russkaya Mısl dergisinin 1892 kasım
sayısında yayımlandığında büyük ilgi görmüştü. Hatta Lenin'in de yapıtı
okuduktan sonra dehşete kapıldığı, "Kendimi Altıncı Koğuş'a kapatılmış gibi
hissettim" dediği rivayet edilir.
Altıncı Koğuş, Russkaya Mısl dergisinin 1892 kasım sayısında yayımlandığında büyük ilgi görmüştü. Hatta Lenin'in de yapıtı okuduktan sonra dehşete kapıldığı, "Kendimi Altıncı Koğuş'a kapatılmış gibi hissettim" dediği rivayet edilir.
9. Kayıp Tanrılar Ülkesi
Berlin Emniyet Müdürlüğü’nün cevval başkomiseri Yıldız Karasu ve yardımcısı Tobias Becker, göçmenlerin, işgal evlerinin ve sokak sanatçılarının renklendirdiği Berlin sokaklarından Bergama’ya uzanan bir macerada, hayatı ve insanları yok etmeye muktedir sırların peşinde bir seri cinayetler dizisini çözmeye çalışıyor. Soruşturmanın Türkiye ayağında sürpriz bir ismin olaya dahil olmasıyla heyecanın dozu gitgide artıyor.
Kayıp Tanrılar Ülkesi, Zeus Altarı ve Pergamon Tapınağı’nın gölgesinde mitlere günümüzde yeniden hayat verirken, suçun çağlar ve kültürler boyu değişmeyen doğasını bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor.
“O yüzden unuttuk dediğiniz yerden başlayacağım. Unutmanın bedelini ödeyecek unutanlar. Cezaların en şiddetlisiyle ödüllendirilecek saygısızlık yapanlar, kalbi yerinden çıkarılacak beni kalbinden çıkaranların, yüzlerinin derisi yüzülecek benden yüz çevirenlerin…”