Cemal Süreya En Güzel 10 Şiiri
1. Aşk...
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karakoy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
2. Sevgilim Ben Şimdi
Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden
Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz
"Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz".
Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere
O gülün yüzü gülmüyor sensiz
O köklensin diye pencerede suya koyduğun devetabanı
Hepten hüzünlü bu günlerde
Gür ve çoşkun bir günışığı dadanmış pencereye
Masada tabaklar neşesiz
Koridor ıssız
Banyoda havlular yalnız
Mutfak dersen - derbeder ve pis
Çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş
Vantilatör soluksuz
Halılar tozlu
Giysilerim gardropda ve şurda burda
Memo'nun oyuncak sepeti uykularda
Mavi gece lambası hevessiz
Kapı diyor ki açın beni kapayın beni
Perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi
Radyo desen sessiz
Tabure sandalyalardan çekiniyor
Küçük oda karanlık ve ıssız
Her şey seni bekliyor her şey gelmeni
İçeri girmeni
Senin elinin değmesini
Gözünün dokunmasını
Ve her şey tekrarlıyor
Seni nice sevdiğimi
3. Biliyorum Sana Giden
Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini
Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli
Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği
Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki
Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi...
Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki
Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri
4. Sizin Hiç Babanız Öldü mü?
Sizin hiç babanız
öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Söylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?
5. Keşke Yalnız Bunun İçin Sevseydim Seni
İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.
Kuşlar toplanmış göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Eşdeğeriyle yanyana yürürken
Cehennem sokağında birey olmak,
Ve en inceldikten sonra
İlkel sözcüklerle konuşmak seninle.
Saat beş nalburları pencerelerden
Madeni paralar gösteriyorlar,
Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka.
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Sülünün yüzü bir atmosfer olayıdır.
Rasgele yazarı avcıdan öğrendim:
Yaban ördekleri donmasın diye,
Suya nöbetleşe kanat vururlar.
Ve işte şamandırasıyla Beşiktaş’ınız,
Çapraşık bir yüzyılı geriye atar;
Tanrım siz şu uzun Anadolu’yu
Çocukluk günlerinizde mi yarattınız?
Senaryocu bayanla bir bankta oturuyoruz
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
İlkokulu bitirdiği gün Cumhuriyet şairi,
Saçında kurdalası Lozan gibi;
Sonra her yıl öldürüldü, öldürüldükçe
de
Hemeninden göğe huthutler çizildi.
Gelecek zaman oldu şimdiki zaman;
Irmak aşağı inen güz parçası…
Çok süslü bir halkın arasından,
Benimsin!
İyi anlarında sesin kalınlaşıyor,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Afyon garındaki küçük kızı anımsa,
hani,
Trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı;
Varto depremini düşün, yardım olarak Batı’dan
gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sütyeni.
Adam süttozuyla evinin duvarlarını
badana etmişti,
Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sütyeni,
Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;
Tanrım, gerçekten, çocukluk günlerinizde mi?
Eşiklere oturmuş bir dolu insan,
Keşke,yalnız bunun için sevseydim seni.
Daha ben ilk kazmayı vurmadan
Elime gelen Karabitki’li testi,
Nefertiti’nin mutfağı sayılan yerde
Koyu sır yeni hicret yollarını kesti.
Terimler, eşekarıları sözcüklerin,
Acımasızdırlar, adsız ve sueldirler,
Önlerine katarak insan ve hayvan
listelerini,
Sabah akşam kapınızın önünden geçirirler.
Fazıl Hüsnü diyor ki, ne diyor Fazıl Hüsnü?
Keşke, yalnız bunun için sevseydim seni.
Küçük anne, kelepir kız,
Bir şey söyle bana,
bana bir laf et ki binlerce,
Onbinlerce görüntü anlatamasın.
Genceli Nizami’nin dediği gibi,
Taşı,onunla yıkasalar
Üzerinde akik biter…
Bakışların ki,
İkinci bir parıltı var senin bakışlarında..
Keşke, yalnız bunun için sevseydim seni.
18 Aralık 1985’te, o salonda,
Kişi, nasıl kestirebilirdi ileriyi?
Siz, kazıbilimler, alınyazısıbilimler,
Geçsin yıllar, geçsin seneler gibi…
Olur mu anımsamamak onaltıncı Louis’i?
14 Temmuz 1789 akşamı Louis,
Şöyle yazmamış mıydı defterine:
“Bugün kayda değer bir şey yok…”
“Kehanet” adlı kısacık bir şiir buldum.
Keşke, yalnız bunun için sevseydim seni.
Mutsuzluk, gülümseyerek gelir, adıyla
süslenmiştir ;
Banliyo treninde rastladığımız,
Sınav saatini kaçırmış liseli kız.
Hep,hep kazanırsın ey çözümsüzlük!
Ey otobüssever, ey Troya yolcusu!
Anımsarsın günlerce konuşup durmuştuk,
O ipek böceği sesli kadını.
Birinin Grönland’ı olmaya hazırlanıyordu.
İki çay söylemiştik orda,biri açık,
Keşke, yalnız bunun için sevseydim seni.
Bir, çiçek duruyordu orda, bir yerde,
Bir yanlışı düzeltircesine açmış.
Gelmiş ta ağzımın ortasında konuşur
durur.
Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda ,
Güverteleri uçtan uca orman,
Aldım çiçeğimi,
Şurama bastım.
Bastım ki yalnızlığımmış.
Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni.
Keşke, yalnız bunun için sevseydim seni.
Atı’lar, deltalara gömülen atı’lar,
Saçı’lar, fiyortları öpen saçı’lar,
Kutu’lar, Haliçlerden susmuş kutu’lar,
Takı’lar, eski aşkları imler takı’lar.
Bol dökümlü gömleğinin arasında,
Sırtını ve karnını dolanan,
Ve sonunda sincap olan o kuş.
Seni ,o kadar yakından görünce,
Keşke, yalnız bunun için sevseydim seni…
6. Sevgilim, Bir Günün…
Sevgilim, bir günün
ortası şimdi
Taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık,
Ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde
Uzat bana uzat ellerini
İzinli askerler görüyorum, kırıtarak yürüyen
işçi kızlar
İstanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu,
Güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor
Ben seni düşünüyorum seni
Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi
Kalbim diyorum kalbim
Daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi
Aşkı anılar besliyor düşler kadar
Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır
Sevgi eskidikçe sevgi.
Günümüz ekmeğimiz, türkümüz
Çoluğumuz çocuğumuz
Binalar yan yana yükselip gidiyor
Vapurların ağzı köpük içinde
Uzaklarda ne kapılar açılıyor
Tirenin biri bir istasyona varıyor
Ordan çıkıyor biri.
Her şey biliyor her şey
Sen biliyor musun bakalım
Seni nice sevdiğimi?
Üstüne titrrediğimi?
Geldiğimi?
Gittiğimi
Hadi!
7. Öyle Uzaktan Seviyorum Seni
Uzaktan seviyorum seni
kokunu alamadan,
boynuna sarılamadan
yüzüne dokunamadan
sadece seviyorum
ööyle uzaktan seviyorum seni
elini tutmadan
yüreğine dokunmadan
gözlerinde dalıp dalıp gitmeden
şu üç günlük sevdalara inat
serserice değil adam gibi seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni
yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden
en çılgın kahkahalarına ortak olmadan
en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan
öyle uzaktan seviyorum seni
kırmadan
dökmeden
parçalamadan
üzmeden
ağlatmadan uzaktan seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni;
sana söylemek istediğim her kelimeyi
dilimde parçalayarak seviyorum
damla damla dökülürken kelimelerim
masum beyaz bir kağıtta seviyorum”
8. Gül
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
Beni ayakta tutan gözlerinin
Ellerini alıyorum sabah kadar seviyorum
Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz
İstasyonda tiren oluyor biraz
Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım
Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum
Her nasılsa sokağa düşmüş
kolumu kanadımı kırıyorum
Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı
Ve zurnanın ucunda yepyeni bir Çingene
9. Sevmek Ne Uzun Kelime
Dokunulmasa da,
görülmese de;
Kalpte yer verilir bazısına,
Nedensiz...
Sen; aklım ve kalbim arasında kalan,
En güzel çaresizliğimsin.
Gerçi aklıma bile gelmiyorsun artık.
O kadar kalbimdesin ki...
Gözlerinin kahvesinden koy ömrüme,
Kırk yılın hatırına "SEN" kalayım.
"Sevmek" ne uzun kelime...
Şimdi açsam pencereyi beklesem.
Sen gelsen, olmaz ya hani geliversen.
Hiçbir şey sormasan,
Hiçbir şey söylemesen,
Sussan,
Sussam,
Sussak...
Susuşların anlattıklarını dinlesek.
10. 8.10 Vapuru
Mavi ipek kış çiçeği
Sigara içmek için
Üst kata çıkıyorsun
Sesinde ne var biliyor musun
Uykusuz Türkçe var
İşinden memnun değilsin
Bu kenti sevmiyorsun
Bir adam gazetesini katlar
Sesinde ne var biliyor musun
Eski öpüşler var
Banyonun buzlu camı
Birkaç gün görünmedin
Okul şarkıları var
Sesinde ne var biliyor musun
Ev dağınıklığı var
İkide bir elini başına götürüp
Rüzgarda dağılan yalnızlığını
Düzeltiyorsun.
Sesinde ne var biliyor musun
Söyleyemediğin sözcükler var
Küçücük şeyler belki
Ama günün bu saatinde
Anıt gibi dururlar
Sesinde ne var biliyor musun